"Bizim buralarda eğitim seviyesi biraz düşük çünkü parçalanmış aile çocukları çok fazla..."
"Onun anne babası ayrı o yüzden problemli biraz..."
"Ben en çok çocuklar için üzülüyorum, olan onlara oluyor..."
"Parçalanmış aile çocukları hep sorunlu!"
İnsan bu sözleri her gün, her ortamda, her toplantıda, sakız gibi, ağzına yakışan yakışmayan; ONDAN, BUNDAN, ŞUNDAN duya duya duya...
Zaten bizim toplumda herkes biraz psikologtur yaa,
"Eee?" diyeceksiniz, "Doğru söze ne denir? Senin derdin ne?"
Tamam, derdimi açıklayayım;
ama önce siz, bir de aşağıdaki sözlere kulak verin:
Vallahi çocuklarım için katlanıyorum bu adama, yoksa bi dakika durmam...
Kızım gel, vazgeç; boşanacaksın da ne olacak? Sanki başkası farklı mı olacak!? Erkek değil mi hepsi bir(!)
Bana bak kadın, ayağını denk al, yoksa...
Şu çocukların hatrına def etmiyorum seni!
Babanız olacak o adam başka kadınlarla geziyor, sizin için katlanıyorum bu rezalete!
Şimdi bi çakarım... Dua et çocukların var!
Sus artık katlanamıyorum sana!
Öff, ne gıcık oldun sen!
Ye ye... duba gibi oldun!
Artık hiç kendine bakmıyorsun...
Elalemin kocası karısına neler yapıyor, sen kazma geldin kazma gideceksin...
Öff ya, akşama kadar elin işi... eve geliyorum bir de senin dır dırın!
Ver artık kumandayı! hep senin elinde...
Git artık, yat zıbar da rahat edelim...
Bu cümleler size bir yerlerden tanıdık geldi mi?
Şimdi, çocukluğunuzdan itibaren bilinçaltınıza yerleştirilen "Ne olursa olsun evlilik kutsaldır ve asla bitmemelidir, bitmemesi için herşeye katlanmak gerekir, hele çocuğun varsa ASLA!" takıntısından sıyrılın da cevap verin: sizce yukarıdaki cümlelerin sarf edildiği parçalanmamış(!) evlerde yetişen çocuklar normal olur mu?
Öyle evlilikler gördüm ki, çocuklarını korumak adına (parçalanmış aile olmamak için) hergün bir birlerini parçalayan!
Yok canım, abartmışsın! diyorsanız cicim ay ve yıllarını çok gerilerde bırakmış, birbirlerinden bihaber yaşayan, yabancılaşmanın insanı irkilttiği o evlere de kulak verelim:
Çok acıktım, yemekte ne var?
Önce bi merhaba desene!
Pardon, acıktım da!
(10 dakika sonra)
Yemeğini ısıttım, masada!
Siz yediniz mi?
Bu saate kadar nasıl bekleyelim?
Çocuklar nerede?
Odalarında ders çalışıyorlar...
İyi iyi çalışsınlar...
(40 dakika sonra)
Şu kumandayı ver artık...
Aman iyi al...
(1 saat sonra)
Günün nasıl geçti?
İyi...Senin?
İyi...
(30 dakika sonra)
Elektrik faturasını yatırdın mı?
Hıı...
(1 Saat sonra)
Hadi kalk, yerine yat, uyukluyorsun orda..
İçim geçmiş, sen yatmıyor musun?
Hayır.
İyi geceler.
Sana da.
Sizce bu anne ve babaların çocukları evlilik için ne düşünür?
Ya sevgi?
Ya aşk?
Sizce de çocuklarımızı korumak adına onları,
asla solumamaları gereken sevgisiz bir ortama
ve sevgi açlığına
belki de(kız ise) kendisine ilk gülümseyen erkeğin arkasından koşmaya
(erkek ise) arsızca daldan dala konmaya
ve hiç bitmeyen bilinçsiz bir arayışa
mahkum etmiyor muyuz?
Ben onu bunu bilmem:
Eğer eşinize artık tahammül edemiyorsanız,
onu yaşamınızın önünde bir engel olarak görüyorsanız,
"ah vakti zamanında şimdiki aklım olsaydı"ile başlayan cümleleri çok kuruyorsanız,
geç kaldığında onun için endişelenmek yerine içinizde öfke biriktiriyorsanız
ya da mutlu oluyorsanız "oh birazcık daha kafamı dinleyeceğim" diye,
bazen kalbinizin taaa derinlerinden 'keşke ölse de kurtulsam' diye bir düşünce geçiyorsa,
eğer artık umursamıyorsanız onun gününün nasıl geçtiğini,
ve en son saçını ne zaman kestirdiğini farkında değilseniz,
ve en son ne zaman ağladığını, gözlerinin buğulandığını
ya da kendinizi kötü hissettiğinizde ilk aradığınız kişi o olmuyorsa artık...
Lütfen çocuklarınız için katlanmayın birbirinize
ve bence
kendiniz için korkuyor ve cesaret edemiyorsanız da
en azından çocuklarınız için
BOŞANIN!
"Onun anne babası ayrı o yüzden problemli biraz..."
"Ben en çok çocuklar için üzülüyorum, olan onlara oluyor..."
"Parçalanmış aile çocukları hep sorunlu!"
İnsan bu sözleri her gün, her ortamda, her toplantıda, sakız gibi, ağzına yakışan yakışmayan; ONDAN, BUNDAN, ŞUNDAN duya duya duya...
Zaten bizim toplumda herkes biraz psikologtur yaa,
"Eee?" diyeceksiniz, "Doğru söze ne denir? Senin derdin ne?"
Tamam, derdimi açıklayayım;
ama önce siz, bir de aşağıdaki sözlere kulak verin:
Vallahi çocuklarım için katlanıyorum bu adama, yoksa bi dakika durmam...
Kızım gel, vazgeç; boşanacaksın da ne olacak? Sanki başkası farklı mı olacak!? Erkek değil mi hepsi bir(!)
Bana bak kadın, ayağını denk al, yoksa...
Şu çocukların hatrına def etmiyorum seni!
Babanız olacak o adam başka kadınlarla geziyor, sizin için katlanıyorum bu rezalete!
Şimdi bi çakarım... Dua et çocukların var!
Sus artık katlanamıyorum sana!
Öff, ne gıcık oldun sen!
Ye ye... duba gibi oldun!
Artık hiç kendine bakmıyorsun...
Elalemin kocası karısına neler yapıyor, sen kazma geldin kazma gideceksin...
Öff ya, akşama kadar elin işi... eve geliyorum bir de senin dır dırın!
Ver artık kumandayı! hep senin elinde...
Git artık, yat zıbar da rahat edelim...
Bu cümleler size bir yerlerden tanıdık geldi mi?
Şimdi, çocukluğunuzdan itibaren bilinçaltınıza yerleştirilen "Ne olursa olsun evlilik kutsaldır ve asla bitmemelidir, bitmemesi için herşeye katlanmak gerekir, hele çocuğun varsa ASLA!" takıntısından sıyrılın da cevap verin: sizce yukarıdaki cümlelerin sarf edildiği parçalanmamış(!) evlerde yetişen çocuklar normal olur mu?
Öyle evlilikler gördüm ki, çocuklarını korumak adına (parçalanmış aile olmamak için) hergün bir birlerini parçalayan!
Yok canım, abartmışsın! diyorsanız cicim ay ve yıllarını çok gerilerde bırakmış, birbirlerinden bihaber yaşayan, yabancılaşmanın insanı irkilttiği o evlere de kulak verelim:
Çok acıktım, yemekte ne var?
Önce bi merhaba desene!
Pardon, acıktım da!
(10 dakika sonra)
Yemeğini ısıttım, masada!
Siz yediniz mi?
Bu saate kadar nasıl bekleyelim?
Çocuklar nerede?
Odalarında ders çalışıyorlar...
İyi iyi çalışsınlar...
(40 dakika sonra)
Şu kumandayı ver artık...
Aman iyi al...
(1 saat sonra)
Günün nasıl geçti?
İyi...Senin?
İyi...
(30 dakika sonra)
Elektrik faturasını yatırdın mı?
Hıı...
(1 Saat sonra)
Hadi kalk, yerine yat, uyukluyorsun orda..
İçim geçmiş, sen yatmıyor musun?
Hayır.
İyi geceler.
Sana da.
Sizce bu anne ve babaların çocukları evlilik için ne düşünür?
Ya sevgi?
Ya aşk?
Sizce de çocuklarımızı korumak adına onları,
asla solumamaları gereken sevgisiz bir ortama
ve sevgi açlığına
belki de(kız ise) kendisine ilk gülümseyen erkeğin arkasından koşmaya
(erkek ise) arsızca daldan dala konmaya
ve hiç bitmeyen bilinçsiz bir arayışa
mahkum etmiyor muyuz?
Ben onu bunu bilmem:
Eğer eşinize artık tahammül edemiyorsanız,
onu yaşamınızın önünde bir engel olarak görüyorsanız,
"ah vakti zamanında şimdiki aklım olsaydı"ile başlayan cümleleri çok kuruyorsanız,
geç kaldığında onun için endişelenmek yerine içinizde öfke biriktiriyorsanız
ya da mutlu oluyorsanız "oh birazcık daha kafamı dinleyeceğim" diye,
bazen kalbinizin taaa derinlerinden 'keşke ölse de kurtulsam' diye bir düşünce geçiyorsa,
eğer artık umursamıyorsanız onun gününün nasıl geçtiğini,
ve en son saçını ne zaman kestirdiğini farkında değilseniz,
ve en son ne zaman ağladığını, gözlerinin buğulandığını
ya da kendinizi kötü hissettiğinizde ilk aradığınız kişi o olmuyorsa artık...
Lütfen çocuklarınız için katlanmayın birbirinize
ve bence
kendiniz için korkuyor ve cesaret edemiyorsanız da
en azından çocuklarınız için
BOŞANIN!
ATLAS GRUP ARŞİVİNDEN ALINTIDIR!