Sahipler ve Tanrılar
Fıkra şöyle: Bir köpek diyor ki; “Sahibim benimle oynar, bana yatacak yer verir, beni besler, benim hayatımı güzelce sürdürmem için elinden gelen her şeyi yapar. O zaman, sahibim kesinlikle bir Tanrı olmalı!”
Kedi ise şöyle diyor; “Sahibim benimle oynar, bana yatacak yer verir, beni besler, benim hayatımı güzelce sürdürmem için elinden gelen her şeyi yapar. O zaman, BEN kesinlikle bir Tanrı olmalıyım!”
Bu fıkra, kedi ve köpeklerin -bizimle en sık beraber yaşayan iki hayvanın- aynı duruma farklı tepkilerini yansıtıyor. Ama aynı zamanda Tanrı olarak kafamızda yarattığımız şeyin çelişkilerini de vurguluyor.
Köpeğin izlenimindeki Tanrı, bize hayat veren, o olmadan yaşayamayacağımız bir varlık olarak tarif ediyor. Bu Tanrı, yaşayacak yer için, yemek için, sağlık için, mutluluk için, ihtiyacımız olan her şey için başvurduğumuz, ve adeta mucizevi biçimde hepsini yerine getiren bir Tanrı. Burada tüm övgü Tanrıya gidiyor.
Ne var ki, kedinin izlenimindeki Tanrı, insanların tapındığı, hediyeler sunduğu bir Tanrı. Dolayısıyla, kedi kendisini Tanrı olarak görüyor. Bu kedinin, daha doğrusu Tanrı’nın insanlara bir cevap vermesine de gerek yok... Tıpkı, kitaplı dinlerin Tanrı’sının dualara yanıt vermemesi gibi. Ancak bizimle iletişim kurmasa da, yine de bu Tanrı’nın olası gazabından korunmamız için hediyeler vermeye / kurbanlar kesmeye / ibadete devam etmemiz gerekiyor.
Esasen biz insanlar, bu iki farklı Tanrı algısını da bir arada zihnimizde taşıyoruz. Öyle olmasaydı bu fıkra komik olmazdı... Köpeğin bakışı, Tanrı’yı iyiliğin kaynağı, tüm ihtiyaçların çözümü olarak tasvir ediyor. Bunun karşılığı olarak da Tanrı, inananlara sorumluluklar yüklüyor.
Kedinin bakışı ise daha gerçekçi, zira buna göre Tanrı’ya dair tüm görevleri insanlar yapıyor. Tanrı, insan mantığının ‘ötesinde’ olduğundan dolayı, inananlar mantık dışı görevleri de yapmaktan çekinmiyor. Örneğin Tanrı ‘Kafirleri öldürün...’ derse, insanlar ordular kuruyor savaşa giriyor. Tanrı ‘4 kadınla evlenin...’ derse insanlar haremler kuruyor. Tanrı, ‘Uçakları ikiz kulelere çarptırın...’ derse, yine insanların bunu sorgulamadan uygulamaları gerekiyor.
Elbette, insanların neden savaştığı, neden evlendiği ya da neden toplu katliam yaptıklarının pek çok başka sebebi olabilir. Bunların pek çoğu kişisel mantıksız ve saçma sebeplerdir. Bu kişisel sebepler, eğitim başta olmak üzere çeşitli yollarla uzun vadede değiştirilebilir. Ancak bir kişi Tanrı’nın emrettiği her şeyi yapmaya kendini adadıysa, yaptığı şeyi asla sorgulayamaz. Kaldı ki, ruhani bir güçten alınan emirlerin, sorgulanmasının herhangi bir yolu da yoktur. Bu nedenle dinsel saçmalıkları mantık çerçevesinde çözmeye çalışmak tamamen faydasızdır ve sadece yanılgıyı derinleştirir.
Köpeğin izlenimindeki Tanrı, bize hayat veren, o olmadan yaşayamayacağımız bir varlık olarak tarif ediyor. Bu Tanrı, yaşayacak yer için, yemek için, sağlık için, mutluluk için, ihtiyacımız olan her şey için başvurduğumuz, ve adeta mucizevi biçimde hepsini yerine getiren bir Tanrı. Burada tüm övgü Tanrıya gidiyor.
Ne var ki, kedinin izlenimindeki Tanrı, insanların tapındığı, hediyeler sunduğu bir Tanrı. Dolayısıyla, kedi kendisini Tanrı olarak görüyor. Bu kedinin, daha doğrusu Tanrı’nın insanlara bir cevap vermesine de gerek yok... Tıpkı, kitaplı dinlerin Tanrı’sının dualara yanıt vermemesi gibi. Ancak bizimle iletişim kurmasa da, yine de bu Tanrı’nın olası gazabından korunmamız için hediyeler vermeye / kurbanlar kesmeye / ibadete devam etmemiz gerekiyor.
Esasen biz insanlar, bu iki farklı Tanrı algısını da bir arada zihnimizde taşıyoruz. Öyle olmasaydı bu fıkra komik olmazdı... Köpeğin bakışı, Tanrı’yı iyiliğin kaynağı, tüm ihtiyaçların çözümü olarak tasvir ediyor. Bunun karşılığı olarak da Tanrı, inananlara sorumluluklar yüklüyor.
Kedinin bakışı ise daha gerçekçi, zira buna göre Tanrı’ya dair tüm görevleri insanlar yapıyor. Tanrı, insan mantığının ‘ötesinde’ olduğundan dolayı, inananlar mantık dışı görevleri de yapmaktan çekinmiyor. Örneğin Tanrı ‘Kafirleri öldürün...’ derse, insanlar ordular kuruyor savaşa giriyor. Tanrı ‘4 kadınla evlenin...’ derse insanlar haremler kuruyor. Tanrı, ‘Uçakları ikiz kulelere çarptırın...’ derse, yine insanların bunu sorgulamadan uygulamaları gerekiyor.
Elbette, insanların neden savaştığı, neden evlendiği ya da neden toplu katliam yaptıklarının pek çok başka sebebi olabilir. Bunların pek çoğu kişisel mantıksız ve saçma sebeplerdir. Bu kişisel sebepler, eğitim başta olmak üzere çeşitli yollarla uzun vadede değiştirilebilir. Ancak bir kişi Tanrı’nın emrettiği her şeyi yapmaya kendini adadıysa, yaptığı şeyi asla sorgulayamaz. Kaldı ki, ruhani bir güçten alınan emirlerin, sorgulanmasının herhangi bir yolu da yoktur. Bu nedenle dinsel saçmalıkları mantık çerçevesinde çözmeye çalışmak tamamen faydasızdır ve sadece yanılgıyı derinleştirir.
Kaynak
Bu yazının orijinali NH Baritone tarafından İngilizce olarak yazılmış ve 1 Ocak 2009'da Atheist Nexus web sitesinde yayınlanmıştır.