Bazı Batıl İnançlar
50.000 Yıl Önce, Batı Asya
Napolyon
kara kedilerden korkardı; Sokrates ise nazardan. Jül Sezar rüyalardan
çekinirdi. 8. Henri bir büyünün kendisini tuzağa düşürüp Anne Boleyn ile
evlenmesine sebep olduğunu iddia ediyordu. Büyük Petro köprülerden geçerken
hastalık derecesinde bir korkuya kapılıyordu. Samuel Johnson binalara sağ
ayakla girip çıkıyordu.
Kötü
şans hurafeleri hâlâ birçok insanı merdiven altından geçmekten, içeride şemsiye
açmaktan ya da on üçüncü Cuma uçağa binmekten alıkoyuyor. Öte yandan aynı
insanlar iyi şans umut ederek parmaklarını çapraz yapıyor veyahut tahtaya
vuruyor.
Batıl
inançların, akıldışı tabiatları sebebiyle eğitim ve bilimin yaygınlaştığı bir
dünyada ortadan kalkmaları gerekirdi. Ama objektif delillere değer verilen
günümüzde bile çok az insan bir ya da iki batıl inancı olduğunu inkâr edebilir.
Amerika’nın
bir ucundan diğer ucuna insanların “şanslı” sayılarından ziyade aşağı yukarı
hiçbir şeye dayanmayan on binlerce piyango bileti işaretleniyor ya da alınıyor.
Belki de bunun böyle olması gerekiyor; ne de olsa batıl inançlar insanlık
mirasımızın eski birer parçası.
Arkeologlar,
elli bin yıl önce Batı Asya boyunca dolaşmış Neandertal insanın ilk batıl ve
dinsel inancı yani ölümden sonra hayat inancını ürettiğini tespit etmiştir.
Daha önceleri Homo Sapiens’ler ölülerini terk ederken Neandertal’ler ölülerini,
öbür dünyada lazım olacağına inandıkları yiyecek, silah ve kömürle gömerek
cenaze törenleri yapardı.
Dolayısıyla
batıl inançla dinin doğuşunun yakın ilişki içinde olması şaşırtıcı değildir.
Zira tarih boyunca bir kimsenin batıl inancı diğerinin diniydi. Hıristiyan
imparatoru Kostantin paganizmi batıl inanç olarak; pagan devlet adamı Tacitus
ise Hıristiyanlığı zararlı ve mantıkdışı bir inanç olarak adlandırmıştı.
Protestanlar Katoliklerin azizlere ve kutsal emanetlere gösterdikleri saygıyı
boş inanç olarak tanımlarken aynı şeyi Hıristiyanlar Hindu adetleri için düşünüyordu.
Diğer
yandan bir ateist için tüm dini inançlar batıl inançtır.
Bugünse
neden lades kemiği iyi şansı sembolize ederken kırık aynanın bunun tam tersinin
işareti olduğunun mantıksal hiçbir sebebi yokmuş gibi gözükmekte. Hâlbuki
eskiden her batıl inancın belli bir amaca yönelik bir kökeni, kültürel bir arka
planı ve pratik bir açıklaması vardı.
Yıldırım,
şimşek, tutulmalar, doğum ve ölüm gibi olaylara cevap arayan, aynı zamanda
tabiat kanunlarının nasıl işlediğinden haberdar olmayan ilk insanlar görünmeyen
ruhlara ait bir inanç geliştirmişti. Hayvanların altıncı hislerini
gözlemlediler ve ruhların sanki gizlice onları uyardıklarını hayal ettiler. Bir
tohumdan fışkıran bir ağaç gibi, iribaştan oluşan bir kurbağa gibi mucizeler
onların gözünde öbür dünyanın eserleriydi. Kendi günlük yaşamlarında hep
zorluklarla boğuştuklarından dünyanın iyi ruhlardan daha çok kinci ruhlarla
dolu olduğunu farz ederlerdi. (Dolayısıyla devraldığımız batıl inançların çoğu
bizi kötülüklerden korumaktadır.)
Karmakarışık
bir dünyada kendini bir şekilde korumak için eski insanlar tavşanayağı, yazı
tura atmak için sikke ve dört yapraklı yonca edindiler. Bu insan iradesini tüm
o kargaşaya rağmen hâkim kılmaya yönelik bir teşebbüstü. Ve bir muska işe
yaramadığı zaman diğerini, sonra tekrar başkasını denerlerdi. Böylelikle
binlerce sıradan şey, tabir ve büyü sihirli bir anlam kazandı.
Bir
bakıma biz de bugün aynı şeyi yapıyoruz. Bir öğrencinin ödül kazandığı yazısını
yazdığı kalem, bir anda onun “şanslı” kalemi haline gelir. At yarışında
yağmurlu bir günde yüksek ödül kazanan bir kimse için hava, bahislerinde önemli
bir faktör olur çıkar. Biz sıradanı sıra dışı yaparız. Aslında çevremizde herhangi
bir kültürün batıl inançla süslemediği nadir şey vardır: ökseotu, sarımsak,
elma, at nalı, şemsiye, hıçkırık, tökezleme, çapraz parmaklar, gökkuşağı… Ve
bunlar henüz başlangıç bile değildir.
Vallahi ve
billahi. :-)
Sıradan Şeylerin Sıradışı Kökleri - Charles Panati