ATLASİZM ( ATLAS FELSEFESİ )
"Dünyanın bittiği bir yerlerde
Güzel sesli akşam perilerinin karşısında
Dimdik durup ayakta tutuyor göğü
Başı ve yorulmaz kolları üstünde.
Akıllı Zeus’un ona ayırdığı kader bu."
"Bu Atlas görür denizin bütün uçurumlarını,
Ve koca direkleri omuzlarında taşır,
Yeri göğü birbirinden ayıran direkleri."
( Odysseia Destanı, 53–55 )
“Atlas, Yunan mitolojisinde göğün taşıyıcısı, Titan Iapetos
ile Klymene'nin 13 çocuğundan en güçlü olanı. Tanrılar savaşında kaybettiği
için Zeus tarafından gökkubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştır. Zeus
onu bir dağ haline getirmiş göğü de omuzları üstünde tutmağa mahkûm etmiştir.
Bu mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da Atlas adı
verilmiştir.”
Atlantis'in kurucusu Atlas sanıldığı gibi dünyayı sırtında
taşımakla değil, göğü tutan sütunları taşımakla cezalandırılmıştır. Bununla
birlikte, Atlas çoğunlukla küre şeklinde bir şey taşırken tasvir edilir. Atlas
Homeros’a göre de yeri göğü birbirinden ayıran direkleri taşır. Atlas omuzlarında
dünyayı değil gökkubbeyi taşır.
Mitolojik hikâyeler ile yaşanılan zaman arasında her zaman
bağ kurulabilinir. Daima paralellikler vardır. Yeni sözde Zeus’ların karşısına
dikilmek cesaret istese de her daim yeni Atlaslar da çıkacaktır. Akıl ve zekâ,
özgürlük, kaderini kendi elinle dönüştürme, cesaret, erdem ve mücadele
süreklidir. Bu mit bu şekilde yorumlanırsa her daim yeni güç ve kudret
sahipleri hür iradeye pranga vurmaya çalışacaktır. Ve Atlas’lara düşen görev de
bu meczupları tarihin tozlu raflarından dahi silinecek şekilde hiçliğe yolcu
etmektir.
Jeanett Winterson, “Atlas’ın Yükü” adlı eserinde farklı
çıkarımlar yapar bu konuda. Bütün dünyanın, göklerin, derinliklerin yükü
Atlas'ın omuzlarında. Ona verilen ceza direncini kırmak içindir. Ve nitekim
azgın yürekli kahramanın direnci kırılır: “Dünyanın altında böyle iki büklüm
dururken insanların bütün sorunları gelir kulağıma, onlar kendi paylarına
düşeni sorguladıkça, her şeyin boş olduğunu daha çok anlarım.”
“Winterson'ın Atlas'ı, adeta bir dağ gibidir. Gücünden dolayı değil,
suskunluğundan dolayı. Atlas, düşünür durur. Yaşadıkları Atlas'a, var oluşun
sınırlarını bozulmuş bir plak gibi sürekli fısıldar… Atlas'ın güçlü ama özgür
olmadığına dikkat çeker ve Atlas’ın ise özgürlüğün var olmayan bir ülke
olduğunu çoktan kabul ettiğini” söyler Winterson…
“Zeus, Atlas’a dünyayı veya gökkubbeyi değil, varlığını ceza
olarak yüklemiştir. Var olduğunu unutamayacağı bir ağırlığın altında olmasıdır
onun bitmeyen cezası.” Sorumluk, var olmak, sorgulamak, nedenlerle, niçinlerle
içinden çıkamayacağı bir sarmalda düşünür durur koca Titan.
Hayat bir armağan mı, yoksa bir yük mü? Hakkı ile
tamamlanması gerekli bir serüven mi yoksa üstlenilen bir görev mi? Hayat, yel
değirmenleri ile bitmek tükenmek bilmeyen bir savaş mı yoksa biricik barış
yapacağı kişinin kendi olduğunun algılanması mı? Değişimin kişinin kendisinden
ailesine ve topluma yayılacağını idrak etmek mi, yoksa önüne gelene nasihat
etmenin kolaylığına sapmak mı? Asıl mesele budur. Bizim yaşama bakışımız, bizim
maceramızın yönünü tayin eder. Atlas’ın çekeceği çilenin sonu yok gibi
gözükmektedir. O geçirdiği düşünce aşamasının hakkını verir ise kendini
bağladığı kendi sınırlarını yine kendi eli ile un ufak edebilirse sonsuzluğa
kadar süreceğini farz ettiği görevini, aslında kendisinin üstlendiğini fark
edecektir.
Başkasının sorumluluğunu ebediyete kadar taşımak mıdır
Atlas’ın görevi, yoksa bunun bilincine varıp dur diyebilmek midir? Yükü
başkasının omzuna bırakıp gitmek değil, yük gözüken ağır görevin üstesinden
hakkı ile gelmektir. Doğduktan sonra sonsuza kadar aynı kişi olmaktan ve aynı
düşünmekten, aynılıktan, bayağılıktan, bağnazlıktan, klişelerden,
kolaycılıktan, ebeveyn yaşamları kopyalamaktan kurtulmaktır, kudretli Atlas’ın
iki büklüm halde bize hatırlattığı. Gözleri yeni bir gerçekliğe açmak, bakmak
değil özü ile görebilmektir. Bireyin kendi koyduğu sınırları yine kendi
yıkmasıdır. Yeni arzular, yeni farkındalıklar, yenilenmiş ve yeniden doğmuş bir
algıyla yaşama farklı bir bağlantı kurmak, ezber yaşam biçimleri ezber yükleri
atıp hür sorumlulukları, hür görevleri üstlenmektir. Toplumun, ailenin,
çevrenin bireyin üzerine yüklediği sözde beklentiler kümesini alaşağı etmektir.
Atlas’ın yükü bizim yükümüzdür, kişi umudunu asla yitirmeden
düşünceden eyleme geçen yenilenmesi ile bu yükü hafifletir. Atlas ebedi bir
köleden, hür bir kahramana dönüşür bizde. Yaşamın sonu herkesin kendi sınavının
sonudur. Ölüm için bir ozan şöyle der: “Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi,
müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.”
“Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta
olmadığı kişi olmasıdır.” M. Foucault
NOT: ATLASİZM DİYE BİR
FELSEFE, BİR AKIM YOKTUR, GRUBUMUZ TARAFINDAN KURULMUŞTUR!